Forum non conveniens doktrini, davaya bakmaya yetkili mahkemenin, uyuşmazlıkla daha yakın ilişkili bir mahkemenin varlığı sebebiyle davanın başka bir mahkemede görülmesinin uygun olacağını gerekçe göstererek davaya bakmayı reddetmesine ilişkin takdir yetkisini ifade etmektedir.
Türk hukuku açısından forum non conveniens doktrininin uygulanamama gerekçesi olarak doktrinde bir çok görüş ileri sürülmüştür. Hiçbir devletin diğer bir devletin mahkemelerine yetki vermeye hakkı olmadığı prensibi gerekçesiyle forum non conveniens doktrini eleştirilmiştir. Doktrinde başka görüşler ise forum non conveniens doktrininin Anayasa m. 36’yı ihlal edeceğini ileri sürmüştür. Bu görüşe karşılık, “kanunilik” ve “öncedenlik” olmak üzere iki temel unsurdan oluşan tabii hakim ilkesinin “tabii hakimin çekinme yasağı” olarak adlandırılan ilkeyi de içerisinde barındırdığı ve bu hususa Anayasa m. 36/ f. 2’de açıkça işaret edildiği belirtilerek; tabii hakim ilkesinin mahkemelerin yetkisi ile ilgili kurallarda görevdeki kadar sıkı bağlantı içerisinde olduğu söylenemeyeceği için olsa olsa kesin nitelikteki özel yetki kurallarını kapsayacak şekilde tabii hakim ilkesi ile ve bu bağlamda Anayasa m. 36/ f. 2 ile bağlantı kurulabileceği (tabii hakim ilkesi ile genel yetki kuralı ve kesin olmayan özel yetki kuralları arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulamayacağı) ifade edilmiştir. Ancak tartışılması gereken nokta Anayasa m. 6 ve m. 9 açısından olmalıdır. Anayasa m. 6 uyarınca egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Anayasa m. 9 yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağını düzenlemiştir. Anayasa m. 142’de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. İlgili kanun hükümleri Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair La Haye Sözleşme’si 2017 yılının Şubat ayında Türk hukuku açısından yürürlüğe girene kadar hakimlere herhangi bir takdir hakkı bırakmaksızın Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenlemekteydi. Sözleşme m. 5 ve m. 6, çocuğun mutad meskeni olan Akit Devletin adli veya idari makamlarının, çocuğun kişiliğinin veya mallarının korunmasına yönelik tedbirleri almaya yetkili olduğunu belirtmiştir. Ancak Sözleşme’nin 8. maddesinde istisnai olarak Sözleşme’nin 5. veya 6. maddesi uyarınca yargı yetkisine sahip Akit Devletin makamının, çocuğun çıkarlarını en iyi şekilde değerlendirmek üzere diğer Akit Devletin makamından kendini yetkili saymasını talep edebileceği düzenlenmiştir.
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen ilgili kanun hükümleri ve kanun hükmünde olan usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası sözleşme hükümleri uyarınca (Anayasa m. 90 / f. 4), Türk Milletinin bir egemenlik tezahürü olan yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve taraf mahkemelerce kullanılacağını düzenleyen Anayasa hükmü karşısında kanunen milletlerarası yetkiye sahip bir Türk mahkemesinin, yetkisinden, başka bir devlet mahkemesi lehine feragat etmesi mümkün olabilecek midir? Bu açıdan Anayasa’ya aykırılığın söz konusu olup olmadığının tespitini yaparken Türk mahkemesi tarafından Sözleşme hükümleri uyarınca yetkilendirilen yabancı mahkemenin vereceği kararın Türkiye’de icra edilebilmesi için Türk mahkemeleri tarafından tenfiz edilmesinin gerekip gerekmediği göz önüne alınmalıdır. Sözleşme m. 23 uyarınca Akit Devletin makamlarınca alınan önlemlerin “kanun gereğince tanınmasının” hangi hallerde reddedilebileceği düzenlenmiştir. Bu red sebeplerinde Akit Devlet makamlarınca alınan önlemlerin, tanımanın talep edildiği Akit Devletin temel usul ilkelerinin ihlal etmesi ve kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil etmesi halleri belirtilmiştir. Dolayısıyla bu red sebepleri değerlendirildiğinde Sözleşme m. 8 ‘in Anayasa m. 6 uyarınca egemenliğin devri anlamına gelmeyeceğini söyleyebiliriz.
Son olarak, forum non conveniens doktrininin uygulanmasına olumlu bakan bazı görüşler herhangi bir yasal dayanak ileri sürmeksizin milletlerarası unsurlu ihtilaflarda Anayasaya aykırılık değerlendirmesinin daha esnek yaklaşımla ele alınması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Kanaatimizce isabetli olarak değerlendirilebilecek bu görüşlerin dayanağı Anayasa’nın “Başlangıç” hükmü ve m. 174/ f. 1 olmalıdır.